Beykent Üniversitesi Psikoloji Kulübü

     Aşk, insan kalbinin en büyük yangını... Kimi zaman bir bahar esintisi kadar narin, kimi zaman fırtınalar koparan bir rüzgar. Eski zamanlardan beri aşk uğruna yazılmış şiirler, söylenmiş türküler, uğruna feda edilmiş hayatlar vardır. Aşk, yalnızca kavuşmaların değil aynı zamanda kayıpların, fedakârlıkların, geride bırakılanların da hikâyesidir. Aşk uğruna neler feda edilmez ki? Hayaller, huzur, bazen de insanın bizzat kendisi... Bir hikâyede Ferhat'ın ellerinde taş ve demir, Şirin'in hayaliyle dağlara vurur gücünü. Bir hikâyede gördüğü bir çift göz için uyku girmez gözlere. Bir hikâyede şehirler değiştirilir, bazen yakınına bazen de en uzağına... 
    Fakat her aşkın ardında, zamana yenik düşmeyen izler kalır. Yıllar geçse de, bir gülüşün hatırası bir şarkının nakaratında yankılanır. Tozlanmış mektuplarda, bir kitap arasında sıkışmış solgun bir çiçekte, birlikte geçtiğiniz bir sokakta yankılanan ayak seslerinde, hatıralar canlanır gözlerde. 
     Bazen geçmiş peşimi bırakmaz, bazen de biz geçmişin izlerini bırakmak istemeyiz. O izlerin içinde bir zamanlar sevdiğimiz biri, uğruna vazgeçtiklerimiz, geride bıraktığımız benliğimiz saklıdır. Aşk, yalnızca yaşanmış bir hikâye değil aksine ruhun en büyük izidir. Bazen bir tebessümle hatırlanır, bazen ne kadar güzel bir geçmiş olarak kalmış olsa da öfkeyle hatırlanır. Çünkü aşkın büyüsüne kapılıp kendi benliğini hep geride bırakmış, hayallerini sevdiği kişiden önemsiz kılmış ve zamana yenik düşen herkes aslında bir noktada kendisine sinirli ve kırgın. 
     Aşk, insan hayatının en güzel bölümüdür. Kalbinin şarkısı hangi melodiyi çalıyorsa aşk onun sadece bir notası olmalıdır. Esas olan sen olmalısın kendi hikâyende. Verilen fedâkarlıklar uğruna yarım kalmış hayallerdense hayallerin uğruna çabalayan birisini bulduğunuz zaman gerçek aşk belki de o zaman aralamıştır kalbinizin kapılarını.
    Peki siz, kalbinizin melodisine eşlik eden o doğru notayı bulabildiniz mi?